28 Şubat 2010 Pazar
Oradaydım
26 Şubat 2010 Cuma
YAĞMUR
Dünyaya 10 yılda bir çok yağmur yağıyormuş.
Bu yıl (2010) bu 10 yıllık periyottaymışız.
Bu nedenle yediğiniz kaysı, şeftali, kiraz, vişne, erik vb. çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın ve herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün.
Üzerine de bir bardak su dökün. Dikilen bu meyvelerin en az yarısı yeşerip ağaç olurmuş.
Ekonomik yoldan ülkemizi yeşillendirmek için dikebildiğimiz kadar meyve çekirdeği gömelim.
En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...
Bu uygulamayı "TEMA" da yaptı, teşvik ediyor.
Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile
bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.
24 Şubat 2010 Çarşamba
YILDIZ KENTER'DEN
İnsanın ortak kaderi doğum, ölüm ve o aradaki zaman, yaşam...
Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil...
Ölmek, belki bazen.
Bize düşen yaşamak.
Koşullar ne olursa olsun yaşamak...
Ayakta kalmak...
Hadi sıyırttın sıyırttın, hayatta kalabildin zar zor...
Uzun yaşamak, bir ayrıcalık.
İyi, güzel...
Ama ayakta kalmak, kalabilmek.
Ceza!
Müthiş bir ceza!
İlkokuldaydım, birinci sınıfta.
Hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım.
Karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük,
ders bitimine kadar kıpırdamadan ayakta durmak...
Utanıyorum, midem bulanıyor.
Ölmek istiyorum.
Herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum.
Sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum:
Kabak çekirdeklerim!
Bir kuruşluk kabak çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim.
Mahmut'la (benden bir buçuk yaş büyük ağabeyim;
üçüncü sınıfa gidiyor) eve giderken yiyecektik.
Evimiz taa tepede, Abidin Paşa Köşkü'nün orada.
Bahardı...
Bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş.
Ev yok pek.
Apartman hele hiç yok.
Göz alabildiğine tarla.
Papatyalar,gelincikler.
Hadi be sen de!..
Ne diye ölecekmişim...
Mati'cigimle güzelim dağ yolunda çekirdek yiyerek,
konuşa gülüşe eve gitmek varken!
Şimdi dönüp geriye baktığımda,
hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum.
Öleceğimi bile bile bir çekirdek uğruna bu kadar çaba, çırpınma!
Değer mi?..
Bir şey yap, Met'i anımsıyorum, sevgili Aziz Nesin'i...
İçim ısınıyor yeniden.
Kalk hadi diyorum, durma koş, bir şeyler yap.
Yaşa...
Dur diyorlar bir yandan da, koşma...
Yeter dinlen artık.
Koşma...
Öl artık!
Ama çekirdeklerim bitmedi ki daha..."
23 Şubat 2010 Salı
22 Şubat 2010 Pazartesi
bugün benim doğum günüm.....
17 Şubat 2010 Çarşamba
16 Şubat 2010 Salı
Bursa

14 Şubat 2010 Pazar
sevgi günü
9 Şubat 2010 Salı
şifon kumaş gibi örgü...
8 Şubat 2010 Pazartesi
değişik bir yelek modeli
7 Şubat 2010 Pazar
Gülbin arkadaşımdan bir yazı daha
İlanda;
“Kör Fotoğrafçılar Projesi sizi daha önce yaşamadığınız bir yemek tecrübesine davet ediyor. KARANLIKTA YEMEK ” yazıyordu…
Galata Diyalog Derneği etkinliklerinin kapsamı içinde yer alan Sesli Kütüphane oluşturma çalışmalarına katılıp kitap seslendirdiğim projenin yeni bir etkinliği idi ve gönüllüler adına davetlisi idik eşimle birlikte bu yemeğin.
Altışarlı gruplar halinde kör refakatçimizin arkasında birbirimizin omuzlarına tutunarak girdik zifiri karanlık yemek salonuna.
İşte o andan itibaren bütün dünya değişti.
Masalarımıza refakatçimizin yardımı ile gidip sandalyelerimize oturduk. Sadece ses vardı artık. Çok iyi bildiğim salonun neresinde olduğumu bile bilmiyordum. Masada sadece yanımda eşim olduğundan emindim.
Daha sonra bir anonsla genel salon düzenini, masalarımızda önümüzde neler olduğunu öğrendik. Kaşık,çatallarımız nerede, tuzluğu nerede bulacağız, bardaklarımız nerede…..
Kör servis elemanları yanımıza ne zaman geldiler, daha önce çeşidini sordukları içeceklerimizi ne zaman koyup kadehlerimizi bulmamıza yardım ettiler, anlamadık bile.
O, bizim için inanılmaz karanlığın içinde neler neler hissedildiğini yaşamak gerek.
İlk fark edilen, hiçbir restoranda işitemeyeceğiniz kadar çok ses olmasıydı. Herkes olanca gücü ile konuşuyordu. İnsan zifiri karanlıkta görmeyince iletişim yöntemi olarak konuşmayı seçiyormuş meğer öncelikle.
Yemek servisi başlayıp yemeklerimiz sıra ile önümüze gelmeye başladığında bir kez daha yüzleştik karanlıkla ve görme duyumuza bağlı alışkanlıklarımızla… Tabağımızda ne olduğunu bilmiyorduk. Bilsek de istediğimizi istediğimiz kadar almak öyle zordu ki. Çatalımıza alabildiklerimizi tadından anlamaya, baharat tahminleri yapmaya çalışıyorduk.
Gecenin sonunda kahvemizi yudumlarken Onur Yılmaz’ın gitarı eşliğinde Arzu Şensoy’dan dinlediğimiz arya gecenin en güzel sürpriziydi. Büyüleyici bir sesi vardı.
Kör refakatçimizin yardımı ile yemek salonundan çıktığımızda kendimi ve görmeye dayalı önyargıların bizi nasıl esir aldığını değerlendirmeye çalışıyordum.
Herkesin birbirini gördüğü bir restoranda olsak belki masada karşımızda oturduklarını “karşımızda oturan kimse var mı acaba?” dediklerinde fark ettiğimiz o harika çiftle bu kadar sohbet etmeyebilirdik. Belki bu kadar çok “gürültü” yapmaz ama bu kadar da mutlu olmazdık.
Bu arada Nuri Bey’in çıkışta verdiği dosyadan yediğimiz yemeklerin detaylarını, servis personelini ve dinlediğimiz harika müziği yapan kişileri yeniden öğrenme şansına sahip olduk.
Bu yemek körleri değil, kendimizi anlamak için çok önemliydi. Görenlerin dünyasında onlar ne kadar rahatlar tartışılır ama görmezlerin dünyasında bizi nasıl rahat ettirdiklerini ne kadar anlatsam bitiremem.
Bize böyle bir deneyim yaşattıkları için içinde yer almaktan mutluluk duyduğum bu derneğin tüm gönüllülerine, çalışanlarına ve “proje fabrikatörü” Nuri Kaya’ya teşekkür borçluyum.
6 Şubat 2010 Cumartesi
DİDO
dağlarda gezen kartalım
kırıldı mı ? kanatların
can mı çıktı boğazından
niye düştün düz tarlaya ?
tut elimden,kalk gidelim
oy gidelim ziganaya
nanina dido,dido anam
dido babam dido nanina
kalk ayağa çık dağlara
uğrama hiç şehirlere
bilmezler ne gelmiş başa
burda ağlamak bile yasak
tut elimden,kalk gidelim
oy gidelim ziganaya
nanina dido,dido anam
dido babam dido nanina
Volkan KONAK
Volkan Konağı ve özellikle bu türküsünü çok seviyorum..
Show tv de programı başlayacakmış sabırsızlıkla bekliyorum...
4 Şubat 2010 Perşembe
Örgü elbiseler bizlere göre..
.jpg)

ağızlık



3 Şubat 2010 Çarşamba
Bere ve kaşkol
güneş ve kar









