30 Kasım 2010 Salı

siyah şal yelek


Biz kadınız sitesinde gördüm çok güzel değilmi....çok basit yapılışıda anlatılmış hadi orayı ziyaret edin...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Kampanya

Blog listemde ilk sıralardan düşmeyen Bir Yastıkta, üçüncü yılı dolayısı ile kampanya düzenledi çok güzel hediyeler var. Benden söylemesi...kampanyaların hepsine katıldım. Bugünlerde şanslıyım diyorumya olacak bişi..)))) sizde katılın hadi... http://biryastikta.blogspot.com/

26 Kasım 2010 Cuma

pasaj comdan ilk siparişlerimi aldım


hem kız bebek için, hem erkek bebek için yaptıklarımdan sipariş geldi...iki yıl oldu oraya üye olalı veeeeee nihayet sipariş aldım... bu ay bende bir uğur var ama bakalım artacakmı ... ne olacak... hemen yeni ürünler geliştirip pasaja eklemek için kararlar aldım... yaptıklarımın beğenilmesi çok hoşuma gitti... 2010 yılı giderken 2011 gelirken bana iyi geldi.... dilerim hep böyle olur.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz :

Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var.
Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz.
Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var.
Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz.
Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz var. Dış Uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık.
Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama ön yargılarımıza edemedik. Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğreniyoruz. Daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuca varıyoruz. Koşuşmayı öğrendik, ama beklemeyi öğrenemedik. Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama git gide daha az iletişim kuruyoruz.
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin; büyük adamlar ve küçük karakterlerin; yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler, ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir. Vitrinlerde her şeyin sergilendiği, ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız. Öyle bir zaman ki teknoloji bu mektubu size getirebilir, siz bu içselliği ya paylaşmayı, ya da sil tuşuna basmayı seçebilirsiniz.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülür

Alıntı..

Bugün Öğretmenler Günü Kutlama Programını İzledim

Şehit Engin Eker İlk Öğretim Okulu hazırladı töreni herşey çok güzeldi ama ben en çok koroyu beğendim o yüzden paylaşmak istedim, eşim koroda o yüzden çok heyecanlı geçti benim için... Çok az prova yaptılar ama çok güzel bir iş çıkardılar....korodaki öğretmenleri ayrıca tebrik ediyorum bu yüzden... Bence devam etmeli bu koro ve uzuuuun bir konser vermeliler diye düşünüyorum....












Atatürk Savaş yıllarında (16.07.1921) Ankara’da ilk Eğitim Kurultayını toplamış ve öğretmenlere şöyle seslenmiştir;

Bayanlar, Baylar!

Genel savaşta, yenilgiye uğradık. Düşmanlarımız bunu fırsat bilerek ulusumuzu büsbütün yok etmek istediler. Buna karşı beliren ulusal şahlanış Ankara’da toparlandı. Bizi yaşatmamak isteyenlere karşı yaşamak hakkımızı savunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada, Ankara’da toplandı. Bugün Ankara, ulusal Türkiye’nin ulusal eğitimini kuracak olan Türkiye Öğretmenler Kurultayı toplantısına da tek uygun yer olmakla övünmektedir.
Yüzyılların yüklettiği derin bir yönetim savsaklamasının devlet varlığında açtığı yaraları gidermeye uğraşacak çabaların en büyüğünü, eğitim yolunda bol bol harcamamız gerekmektedir. Gerçi bugün güçlerimizin bütün kaynağını ulusal sınırlarımız içindeki illerimize yayılmış bulunan düşmanlara karşı kullanmak zorundayız. Bugün için ülkenin aydınlanması uğruna ayrılabilecek şey, eğitimimizin geleceğine dayanak olacak bir temel kurmaya yeterli değildir. Ancak elverişli ve yeterli koşullarla araçları elde edinceye dek geçecek savaş günlerinde de tüm bir özenle işlenip çizilmiş bir ulusal eğitim izlencesi yapmaya, eldeki eğitim ve öğretim kuruluşlarımızı bugünden verimli bir çabayla çalıştıracak ilkeleri hazırlamaya bakmalıyız.
Şimdiye dek sürüp gelen okuma ve yetiştirme yanlışlıklarının ulusumuzun gerilemesinde en önemli nedenlerden biri olduğu kanısındayım. Onun için bir ulusal eğitim izlencesinden söz ederken eski çağdaki asılsız uydurmalardan, yaradılışımıza hiç de uymayan yabancı düşüncelerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen bütün etkilerden tümüyle uzak, ulusal kişiliğimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültürü kastediyorum. Çünkü ulusal dehamızın tam olarak, gerçekten gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilecektir. Rasgele bir yabancı kültürü benimsemek, şimdiye dek uygulanıp durulanan yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını yineletmekten başka işe yaramaz.
Kültürün, bu düşünce ekininin verimi, ekildiği yerin elverişliliğiyle orantılıdır. Bu yer de ulusun kişiliğidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara, varlıkları, hakları, birliktelikleriyle çatışan bütün yabancı ögelerle savaşmak gereği ve ulusal inançları bütün coşkunluğuyla her karşıt düşünceye karşı şiddetle savunmak zorunluluğu aşılanmış olmalıdır. Yeni kuşağın bütün iç dünyasına bu duyuşların, bu davranışların sindirilmesi büyük önem taşır. Bitmez, tükenmez korkunç bir savaş olarak belirip duran uluslar yaşamının felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulus için bu duyuşları, bu davranışları bütün şiddetiyle koşul kılmaktadır. Ayrıntılarını uzmanlarına bırakmak istediğim bu konuya ilişkin genel görüşlerimi tamamlamak için yeni kuşağı silahlandırıp değerlendirecek özellikler arasında güçlü bir erdem tutkusundan, güçlü bir düzen ve disiplin sevgisinden de söz etmek zorunluluğu duyuyorum.
İşte biz, bu toplantınızdan yalnız çizilmiş eski yollarda nasıl yürüyüp gidileceğine ilişkin beylik düşünceler ileri sürüp dağılmayı değil belki bu ortaya koyduğum koşullar çerçevesinde yeni bir sanat ve bilim yolu bulup ulusa göstermek ve yeni kuşağı o yolda yürütmek için önder olmak gibi kutsal bir yararlılık bekliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın halkı tanımış, çevreyi ve bütün yurdu anlayıp kavramış öğretmenlerle uzmanları bir araya getiren bir bilgi ve görgü kurultayını Ankara’da toplamayı düşünmüş olmasını ve bugünkü zor koşullara aldırmaksızın bu davranışında başarıya ulaşmış olmasını beğeniyle anarım.
Sizin önünüzde ve ulusun önünde ulusal eğitimimize ilişkin görüşlerimi söylemek olanağını bağışlamış olan bu toplantıdan yararlanarak gelecekteki gerçek kurtuluşumuzun yüce önderleri olan Türkiye kadın ve erkek öğretmenlerine ilişkin saygı duygularımı bir daha belirtmek isterim. Gelecek için hazırlanan yurt çocuklarına, hiçbir zorluk karşısında baş eğmeyerek sabırla, güvenle çalışmalarını ve yetişmekte olan çocukların büyüklerine de yavrularının okumalarını sağlamak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini öğütlerim.
Büyük tehlikeler önünde uyanmayı bilen ulusların ne kadar başarıyla direnici oldukları tarihten de bellidir. Silahıyla olduğu gibi beyniyle de savaşmak durumunda olan ulusumuzun, birincisinde gösterdiği gücü ikincisinde de göstereceğinden hiçbir zaman kuşkum olmamıştır.
Ulusumuzun öz kişiliği yeteneklerle doludur. Ancak bu yaratılıştan gelen uygunluğu geliştirmek sizlere düşüyor. Türk öğretmenlerine ulusal hükümetimizce, candan ve gönülden istendiği kadar iyi ve rahat yaşama koşullarının sağlanamamış olduğunu bilirim. Ancak ulusumuzu yetiştirmek gibi kutlu bir görevi benimsemiş olan yüce topluluğunuzun, bugünkü koşulları göz önünde bulundurarak her türlü zorluğu göze alarak bu yolda sarsılmadan yürüyeceğine de güvenim vardır. Göreviniz pek önemlidir, ulusun yaşamasıyla yakından ilgilidir. Bunda başarılı olmanızı Tanrı’dan dilerim.”

22 Kasım 2010 Pazartesi

Yelkenliler




Sami Kırmış, ilçemizdeki sanatçılardan kendisi eşimin çocukluk arkadaşı aynı zamanda. Resim atölyesinin açılışına gittiğimiz gün çok beğendiğim bu tabloyu bize hediye etmişti. Fotoğraflayıp buraya almayı uzun zamandır planlıyordum, evimizin en güzel köşesinde uzun zamandır. Ressam arkadaşımızın bir dolu eseri var tabi ama en güzeli atölyesini hiç bir karşılık beklemeden tüm malzemeleri ile resim yapmak isteyenlere kullanıma açmasıydı...Sanata katkı bu olsa gerek diye düşünüyorum. Kimbilir belki burayı okurda birde resim kursu gibi bizlere hitap edecek bir işede imza atıverir kimbilir.....

çanta olur...minder olur...


8 Kasım 2010 Pazartesi

Kahve değirmeniydi bir zamanlar..

Şimdi biblolarıma sehpa oldu...kimbilir ne sohbetler edilmiştir kahve çekilirken başında...dile gelsede anlatsa yaşadıklarını. Şimdi mesleğini icra edemiyorsada )) başka bir dalda görev aldı...

Değirmenin sapındaki semazene ne demeli....ikisininde dönmek ile ilgili durumu ama sabit duruyorlar... Mahkum olmuş gibiler birbirlerine....Değirmen annemin babaannesinden kalma çok antika yani..üzerindeki bibloların antik bir durumu yok ama yenilerle eskilerin buluşması gibi birşey olsun diye düşündüm belkide...

7 Kasım 2010 Pazar

Alp bebeğin mevlüt şekerleri

Bütün dua boyunca uyudu gördüğünüz gibi mışıl mışıl....Ama pek şıktı bebeğimiz...
Sıra oldular bekliyorlar ...gelen hanımların çantalarında gittiler....güzel kokular yayıyorlar şimdi bulundukları evlerde....Alp bebekten hatıra olsun....


Şekerine bakan bebek...))))

Güzel bişi olacak....

Sabredemedim bitmesine kadar....örnek netten.....bitsinde gene paylaşırım...boyundanlık olacak..Derya Baykal lugatıyla.....


6 Kasım 2010 Cumartesi

Bilmeliyiz ki....

Bilmelisin ki...Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Bilmelisin ki......Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Bilmelisin ki...Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nerden geçtiğini bulmak zor.
Bilmelisin ki...Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!Bilmelisin ki...Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Bilmelisin ki...Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.
Bilmelisin ki...Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Bilmelisin ki...Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendini affedebilmesi gerekiyor.
Bilmelisin ki...Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Bilmelisin ki...Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Bilmelisin ki...İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Bilmelisin ki...Her problem kendi içinde fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Bilmelisin ki...Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can Yücel

4 Kasım 2010 Perşembe

Çatıdaki kuş evi




Çok süper bir düşünce değilmi kuşları düşünerek yapmışlar....hem çatıya kremit hemde kuşlara ev....müthiş.... kremit üreticileri ne kadar ilgilenir bilmiyorum ama her çatıda iki üç tane olduğunu düşündümde.... Güvenilir blokta paylaşılmış oradan aldım....müsade istedim ama henüz yanıt gelmeden paylaşıverdim...))) memleketlilik var sonuçta..

renkte modelde çok hoş...


2 Kasım 2010 Salı

ÇANAKKALE DE DEPREM

Sabaha karşı sarsıntı ile uyandık..bir an aklıma Gölcük depremi geldi çünkü onuda biz bu şiddette hissetmiştik...Allah korusun ..........hemen tv kanalları, internet açıldı evde ama ne yazıkki onbeş dakika sonra NTV verdi depremi, internette çok daha sonra verildi... Kandilli deprem araştırmanın son depremler sayfasına ise hemen hemen yarım saat sonra düştü deprem kaydı... Ama şu bir gerçek depreme hiç hazır değiliz....aklıma öncelikle yapılacakların hiç biri gelmedi biliyormusunuz ne tüpgazları kapatmak, ne sırtımıza kalın bişiler giymek, dahada ilginci evden bile çıkmadık... öyle oturuyoruz hatta bütün ev halkı yattı ben oturuyorum... Çok soğuk dışarısı şu anda, balkona çıkıp baktım. Allahım korusun hepimizi bu kış günü ne yapılır..Tatlı uykumuzdan uyandık, o kadar şiddetliydi yani ama biz yataktan fırlayamadık öyle bekledik bitsin diye, bana iki aşamalı oldu gibi geldi, biter gibi oldu tekrar başladı sanki. İzliyorum son depremler sayfasını iki kere daha olmuş şimdiye kadar ama hissetmedik onları .

http://www.koeri.boun.edu.tr/scripts/lst9.asp

Ben bu linkten sürekli bakarım deprem kayıtlarına hatta iki gündür Etili- Çan deprem kaydı görünüyordu bayağıda tedirgin olmuştum ama bu deprem Sarosdaymış...Etili deki sustu şimdi herhalde...

DÜRÜSTLÜK

A.Şerif İzgören anlatıyor
"İzgören Akın'a toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki. taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabılmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim"dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin varmı ağabey?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 kuruş uzattı. Belli ki para bozdurmuş. "Birader" dedim,"9.75 değil, 10.50 yazsa istermiydin 50 krş.benden?"
-Niye alacağım ağabey 50 kuruşu?
-Peki niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya :
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk. İngiltere'de profösüründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize"Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı. "Aha" dedim,"Bizim meslek", seminerci.
- Ne anlatırdı baban?
- Hayattta nasıl başarılı olunur ? O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklarına hayatta başarı teknikleri anlatıyor. -Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyormusunuz ?
-Ne bıraktı?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı. Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki : "Asıl mirası bizim baba bırakmış." Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım,veda ettim, tam ineceğim :
-Dur ağabey, asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban ?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
A.Şerif İZGÖREN'in kitabından aktarılmıştır.

Sağolsun Arzu arkadaşım göndermiş bana bu yazıyı...çok beğendim paylaşmak istedim...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Leyla


Yeni okumaya başladım . ,

Yazarı Alexandra Cavelius.

Bir Bosnalı Kız Leyla, kitapta savaş zamanında yaşadıkları anlatılıyor ama (daha 98. sayfadayım) inanın çok etkileyici onaltı yaşındaki bir gençkız daha çocuk sayılan bir yaştayken üff neler yaşamaış...tüylerim ürpererek okuyorum. Avrupanın orta yerinde, güya medeniyetin beşiğinde.. tarihler var kitapta mesela 1992 ocak ayı, ogünlerde ben ne yapıyordum acaba diye düşündüm,küçük oğlum bir yaşında ben hem işe hem eve koşturup duruyorum,o yaz sünnet yapmıştık diye geçti aklımdan kimbilir ne kadar çok telaşım vardı? Aynı atmosferde, aynı iklimde Leyla neler yaşamış ... İlerledikçe yazarım diyeceğim ama pek uzun sürmez bitmesi ... İnsan olarak utanarak okuyorum...midem bulandı defalarca...ne yazıkki Leylaya bunları yapanlarla aynı cinsteniz.... Yani insan ... hayvan gibi insan diyeceğim ama bir yerinde Leylanın şu sözü beynime işledi " Hayvanlar herhalde bu insanlardan daha merhametlidir" ...tavsiye edeceğim okuyun.