10 Nisan 2009 Cuma

Gülbin arkadaşım yazmış

SORUMLULUK...
“...kendilerini birer küçük tanrı sanan ve Latince bir nutukta, sözü bilmece haline koyan, birkaç Grekçe kelimeyi ipsiz sapsız bir halde karıştırmayı harikulade bir şey sayan günümüzün retorik bilimi hocalarını taklit etmek istiyorum. Bunlar hiçbir yabancı dil bilmezlerse küflü bir kitaptan birkaç eski kelime çıkarır ve okuyucunun gözünü kamaştırırlar. Bunları anlayanlar, kendi engin bilgilerinden lezzet duymak fırsatını bulurlar ve böylece gururları okşanır; anlamayanlara anlaşılmaz görünmeleri oranında da hayranlık konusu olurlar. Zira uzaktan gelen şeylere hayran olmak, dostlarım için az bir zevk değildir. Eğer bu sonuncular arasında, bilgin geçinmek isteyecek kadar bos olanlar bulunursa, küçük bir memnuniyet gülümsemesi bir onaylama işareti ve eşeklerinkine benzeyen bir kulak hareketi, cahilliklerini başkalarının gözünde örtmek için yeterli olacaktır...”
Bu satırlar Erasmus’un Deliliğe Övgü’sünden bir alıntı…
Erasmus 1465–1536 yılları arasında yaşadı. Kitap 1509’da yazıldı ve su anda tam 500 yaşında.
Aradan gecen 500 yıla rağmen günümüz “konuşmacılarında” pek bir değişiklik yok gibi görünüyor değil mi? Bir zamanlar kendilerinin iyi bir şey yaptığını sanan bu insanlar Latinceye Grekçe kelimeler katıyordu, simdi de bizim insanlarımız Türkçemizin içine ya İngilizce ya da Arapça kelimeler karıştırıyor.
Anlaşılmaz olmayı zaman kazanmakla birlikte, özgüvensiz insanlar karşısında bilge görünmek için bir yol olarak benimseyen insanlar, ne yazık ki gençliğe kötü örnek olarak bozuşmanın temellerini atıyorlar.
Bu bozuşmanın etkilerini gençlerin, tüm dil bilgisi kurallarını yok sayarak, neredeyse cümle bile kurmadan konuşmaya başlamış olmaları ile gördüğümüzü düşünüyorum.
“Chat ve mesajlaşma dili” denen sesli harflerin ortadan kaldırıldığı yeni bir dil çıktı ortaya neredeyse.
Özne, yüklem artık Türkçe derslerinde “öğrenilmek zorunda olan gereksiz bilgiler oldu.
Giderek yerine “giderekten”i, gelerek yerine “gelerekten”i hangi Türkçe öğretmenleri öğretiyor bilmiyorum. Ama ben artık konuşulanları anlamakta zorlanıyorum. Sonunda soru eki olmayan sorular, sadece konuşma dilinde ses oyunları ile anlaşılan vurgularla gerçekleşen anlaşmalar yazı dilimizi neredeyse anlaşılmaz hale getiriyor.
Giderek kendini yazarak ifade edemeyen bir topluma dönüşüyoruz!
Bildiğim bir şey var, o da dil bilincine sahip olmanın hepimizin sorumluluğu olduğu.
06.04.2009
Arkadaşım yerel bir gazetede yazıyor bu hafta yazdıklarının hepimizi çok ilgilendirdiğini düşünerek burayada aldım .



1 yorum:

Begonvilli Ev dedi ki...

:):):)Doğrular evrenseldir. Zaman mekan değişse de..