8 Temmuz 2011 Cuma

BİRİNCİ

Beni çantasından henüz çıkarıp masanın üzerine koymuştu ki “Aaaa baba” diyerek fırladı yerinden. Masaya oturduklarında birbirini özlemiş baba kız sohbeti başlamıştı bile. “Annem nasıl, o neden gelmedi?... E haber verseydin ya baba… Tamam ama bir dahakine annemi de getir, çok özledim yaaa… Daha sınavların bitmesine bir ay var, gelemem ki…”

Tam beni unuttuklarını sanmışken, “Bunu içmenin nedeni ekonomik mi, ideolojik mi?” demişti babası beni göstererek kızına. Yüzünde hoşgörülü bir gülümseme vardı sorarken. Kızı da gülümsedi, “Benim değil, arkadaşın” dedi fısıldar gibi. Biraz kızarmıştı sanki yüzü. Avucunun sıcaklığını hissettim sadece üzerimde. Bakkaldan alınırken de, çantasından çıkarılırken de O’nun olduğumu sanıyordum oysa.

“Bi Malboro abi…Iıııı, bi de çakmak…Bunlar kaç lira? Yok yok, bu daha güzelmiş…” Yanımdaki diziden bir paket çekip alıyor, öylece beklemeye başlıyor Naci. Nasılsa daha bir sürü çakmak modelini soracak. Duymamazlıktan gelip bekliyor karar vermesini.

Büfenin en güzel rafında, ortada, her yere hakim bir yerdeyim uzun yıllardır. Bazen benim farkıma varıp “Aaa hala satılıyor mu Birinci?” diye soranlar bile oluyor. “Hayır satılık değil O” diyor Naci her zamanki sakin hali ile.

Naci ile tanışalı yıllar oldu, upuzun yıllar. Çok gençti. Fakültenin kantininde, yanına geldiğinde fark etmişti Aynur’un masada yalnız olmadığını. Bir süredir Aynur’un olduğu ortamda ondan başkasını görmez olmuştu zaten. “Babam” demişti Aynur hemen. “Naci sınıf arkadaşım baba”. Sonra beni eline alıp Naci’ye uzatmıştı ” Sigaranı masada unutmuşsun!”. Naci biraz da duraklayarak alıp cebine atıvermişti beni. Naci, Aynur ve babasıyla o gün tanışmıştım işte.

O gün Naci’nin cebinde gittim eve. Aynur birkaç saat sonra geldiğinde gülüyorlardı.

“Sağol ya, ver hadi sigaramı” dedi Aynur.

“Hadi ya, benim o artık “.

“Yapma Naci, sigara alamadım, ver şunu, sen içmiyorsun ki”

“Vermem, benim artık o, seni kimden isteyeceğimi biliyorum artık, az şey mi?”

Aynur şımarık bir öfke ile tekme atmaya çalışırken Naci çoktan bir adım geri zıplamıştı bile.

“Daha neler, üzerine bir de günün mana ve ehemmiyetini anlatan yazı yaz bari”

“Yazarım ne var” İşte o gün yazıldı üzerimdeki ilk yazı:

“Naci Aynur’u seviyor/ Haziran 1978”

Bu yazıyı gören Aynur ne yapacağını şaşırmış, kıpkırmızı kesilmişti.

“Bak biri görse başımıza iş açacağız, yapma ne olur böyle yaaaa!” diyerek mutfağa kaçarken seslenmişti tekrar. “Kaldır o paketi ortadan, birazdan gelir yoldaşlar, sinir etme beni”. Naci kahkaha ile gülüyordu Aynur’u kızdırmanın keyfi ile.

“Mavi Lark var mı?”

Genç bir kızdı soran. Aynur’ a benzeyen, kumral, dalgalı saçları arkadan bağlı, gözlüklü bir kız. Ciddi yüzünde çok önemli bir iş yapmaya giden insanların ifadesi ile istemişti sigarayı da zaten. Acele ile cüzdanındaki bozuk paraları avucuna döküp uzatmıştı Naci’ye.

Her zaman giyilmeyen bir ceketin cebine konduğumda o günün özel bir gün olduğunu hissetmiştim aslında. Naci’nin yolda sık sık bana dokunmasından da belliydi bu. Aynur’un annesi ile de o gün tanışmıştım. Aynur perişandı. Annesinin elini tutmuş, sessizce oturuyorlardı. Biz içeri girince kendini tutamamış, ağlayarak gelip Naci’nin boynuna sarılmıştı. Aynur’un titremesini ben bile hissettim.

“Başınız sağolsun”

Naci Aynur’un annesinin elini öpmüştü bunu derken.

İşte o gün düşüldü ikinci not üzerime:

“Baba artık yok! Nisan/ 1979”

“Abi Şişli Camii yakınlarda mı?”

“Elli metre sonra sağda”

Uzun saçlarını arkadan bağlamış, sakallı bir gençti soran.

Yıllar önce Naci de sormuştu bir başka camiyi. Cebinde yine ben vardım. Aynur’a “Sen beş dakika sonra çık, takip et beni” demişti evden çıkarken. Kalbi biraz daha hızlı atıyordu bugün, telaşlıydı. Yol boyunca gereksiz yere durup, kimseye fark ettirmemeye çalışarak arkasını kontrol etmişti. Bir ara elindeki bir tomar kağıdı benim üzerime sıkıştırmaya çalıştı, beceremedi. Aynur’la buluştuklarında kalabalık sesler gelen bir alandaydılar. Hep birlikte bağırıyorlardı.Birilerinin hesap vermesini istiyorlardı. Koşarak kaçmaya başlamadan önce havada birbirine çarparak uçuşan kağıt sesleri duydum.

“Varlık Dergisi var mı?”

Naci orta yaşlı kadına dergiyi uzatırken,

“Bir de tükenmez kalem lütfen”

“Kalem kalmadı maalesef”

“Artık kalem almalı, bugün üçüncü oldu soran” diye söylendi Naci.

Birgün diplomaları ile geldiler eve. Çok sevinçliydiler. Naci beni özenle saklıyordu hala. Evden çıkarken eğer cebine giriyorsam bu, o gün önemli bir şey olacak demekti. Sanırım ona şans getirdiğime inanıyordu. Bunun dışında evde bir çekmecede duruyordum. O günlerde Naci ve Aynur’un bütün akrabaları ile tanıştım. Bir şeyler oluyordu sanki. Ev keyifli bir telaş içindeki insanlarla dolup boşalıyordu.

“Belediye Başkanının bana verdiği yetkiye dayanarak…”

“Evet”

“Evet”

Alkışlar duydum. Farklı bir şeyler oluyordu evet evet…

Beyazlarımın üzerine notlar düşmeye devam ediyordu Naci:

“Evlendik… Temmuz/1980”

Bir sabah radyodan gelen bir sesle telaşla fırladılar yerlerinden. Dışarıdan alışkın olmadığım türden araç sesleri geliyordu. Kitaplıktaki bütün kitapları tek tek ayırmaya başladılar. Naci’nin ayırdıklarını Aynur aceleyle banyoya taşıyordu. Hiç bu kadar gergin olduklarını görmemiştim ikisinin de. Anladım, termosifonu yakacaklardı da, bunun için bu kadar değer verdikleri kitapları kullanmaları tuhaftı.

İşe gidemediler o gün. Sokağa çıkmak yasakmış, öyle dediler aralarında konuşurken. Üç gün sonra Aynur gitti işe. Naci evde dolanıp durdu.

O gün ilk kez kırmızı kalemle not düştü üzerime Naci:

“12 Eylül 1980”

Sanırım Naci işi bırakmıştı, ya da işe gitmemesi gerekiyordu. Hatta evden bile çıkması sakıncalıydı. Çünkü Aynur işteyken çalan kapıya bile bakmıyor, evde fazla ses çıkarmamaya çalışarak geçiriyordu günlerini.

Sonra birgün çıktı Aynur işteyken ve uzun süre dönmedi. Aynur her hafta sonu özenle hazırlanıp çıktı evden. Telefonla annesine anlatırken duydum. İyiymiş Naci. Cezası kesinleşmiş.

Naci eve döndükten sonra artık beyaz gömleğini ve kravatını hiç takmadı. Ama hergün evden çıkıp, akşam eve yorgun ama umutlu dönüyordu.

Naci bir gün tozlar içindeki beni aldı çekmeceden ve işte o gün geldim bu yeni yerime. Bana yer açmak için rafta yeni bir düzenleme yapıp üzerime yeni bir notla birlikte yerleştirdi.

Mayıs/ 1982, Yeni bir iş!

“Abi bi çakmak”

“Al abim hangisini istiyorsan”

Eline aldığı çakmağı yakmayı denedi genç birkaç kez.”Abi yanmıyor bu” “ Başkasını al genç, ver bakayım bir de ben deneyeyim onu”

Eline aldığı çakmağı ve çaktı, çaktı, çaktı…

İşte tam o anda büyük bir gürültü ve toz duman… Önce patlayıp dağılan bir çöp bidonu, sonra havaya uçuşan insanlar, sigaralar, çakmaklar, dergiler…

Ortalık durulduğunda büfeden metrelerce uzakta yerde kanlar içinde yatıyordu Naci, üzerinde de ben!

Kimbilir tarih ne… Üzerime not düşecek kimse yok artık!

Gülbin Aksu Demirhan

Hiç yorum yok: