30 Haziran 2010 Çarşamba

Öğrendim.....Can Yücel

İnsanlara kendimi zorla sevdiremeyeceğimi ögrendim. Yapabileceğin tek sey sevilebilecek biri olmak, gerisi onlara kalmis... Insanlari ne kadar düsünürsen düşün, onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim. Güven elde edebilmek için yılların gerektiğini, ama yok etmek için saniyelerin bile yettiğini öğrendim. Önemli olanın hayatındaki eşyaların değil, hayattaki kişilerin olduğunu öğrendim. İnsanin ancak 15 dakika çekici olabildiğini, ondan sonra alışıldığını öğrendim. Kendimi karşılaştırmak için başkalarının en iyi yaptıklarını değil, kendi en iyi yaptıklarımı kıstas almam gerektiğini öğrendim. İnsanlar için olayların değil, onların daha önemli olduklarını öğrendim. Her ne kadar ince kesersen kes, kestiğinin her zaman iki yüzü olacağını ögrendim. Sevdiğin kişilere sevgi dolu sözler söylemen gerektiğini, belki bunun onu son defa görüşün olabileceğini öğrendim. Her ne kadar onu çok düşünsen de, yine de gidebileceğini öğrendim. Kahramanların, yapılması gerekenleri ne pahasına olursa olsun, yapanlar olduğunu öğrendim. İnsanların seni hep hesapsiz sevdiğini, ama bunu nasıl göstereceklerini bilemediklerini öğrendim. Sinirlendiğimde gerçekten buna değse bile asla acımasız olmamam gerektiğini öğrendim. Gerçek dostluğun ve gerçek askın aramızda uzak mesafeler olsa bile büyüdüğünü öğrendim. Birisinin seni istediğin gibi sevmemesi, onun seni tüm benliğiyle sevmediği anlamına gelmediğini öğrendim. Bir arkadaşın ne kadar iyi olursa olsun seni üzeceğini ve senin yine de onu affetmen gerektiğini öğrendim. Bazen baskalari tarafından affedilmenin yetmediğini öğrendim. Kendini de affetmeyi öğrenmelisin. Kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun, dünyanın senin acılarından dolayı durmayacağını öğrendim. Geçmişimiz ve durumumuzun olduğumuz kişiliği etkilediğini, ama olmamiz gerekene karsi sorumlu olduğumuzu öğrendim. İki kişinin tartışmasının, birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmediğini öğrendim ve tartışmadıkları zaman da sevdikleri anlamına gelmediğini. Bazen kişiliğini eylemlerinin önüne koyman gerektiğini öğrendim. İki kişinin tamamen aynı olan bir şeye baktıklarında bile farklı şeyler görebildiklerini öğrendim. Hayatlarında her zaman dürüst bir sekilde daha ileriye gitmek isteyen kişilerin, sonuçları önemsemediklerini öğrendim. Seni doğru dürüst tanımayan kişilerin, hayatını birkaç saat içinde değiştirebileceklerini öğrendim. Verebileceğin bir sey kalmadığında bile bir arkadaşın ağladığında, ona yardım edebilecek gücü bulabileceğini öğrendim. Yazmanın, konuşmak kadar duygusal gayret gerektirdiğini öğrendim. En fazla önemsediğim kisilerin, benden hep uzaklaştırıldıklarını öğrendim. İnsanları üzmeden ve duyarlı olarak kendi fikirlerini söylemenin çok zor olduğunu öğrendim. Sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim...

26 Haziran 2010 Cumartesi

Bu yağışlı günler

Haziran ayını bitirmek üzere olduğumuz şu günlerde hala daha yağışlar devam ediyor, ilk bahar daha bitmedi demekki, normal bir durummu bu bilmiyorum ama benim çok hoşuma gidiyor serin serin olması... tatile çıkıyor olsaydık böyle düşünmezdim tabiki ama Çan'da sıcak ve nem çok zor oluyor. Zeytincilerle konuştum geçen akşam bu yağmur zeytinler için çok iyi, biz altın yağıyor deriz bu zamandaki yağmura diyorlar. Ama buğday hasatı yapanlar mahsulümüz ziyan oldu diye kara kara düşünmekteler. Balkonumuzda, domates, biber, patlıcan yetiştiriyoruz onlar pek keyifliler. Sebze bahçeleri olanlar yağmurdan memnundur herhalde, sulama derdi yok en azından. Yağmur sakin sakin yağarsa güzel, bardaktan boşalırcasına yağınca, şimşekler çakınca o zaman korkutuyor. Çevremize yıllardır yaptıklarımızın karşılığımı acaba mevsimlerin değişmesi ? Doğal hayatı nasıl olduda bu kadar alt üst edebildik? Bir dolu soru var zihnimde. Evlerimize gösterdiğimiz özeni birazda çevremize gösterebilsek belki bize cevabı daha güzel olacak tabiat anamızın..... ne dersiniz...?

24 Haziran 2010 Perşembe

24 Haziran 1934 Atamız Çan'da


24 HAZİRAN 1934'DE ATATÜRK'ÜN ÇAN'A İKİNCİ GELİŞLERİNDE BUGÜNKÜ ÇAN LİSESİNİN ÖNÜNDE İRAN ŞAHI RIZA PEHLEVİ İLE BİRLİKTE..


23 Haziran 2010 Çarşamba

Dün Prof.Dr.Üstün Dökmen hocayı dinledik




Kaleseramik Çanakkale Kalebodur Seramik Sanayi A.Ş Fabrikaları konferans salonunda, personel ve aileleri için düzenlemiş olduğu Stres ve iş yaşamı konulu konferansa bende katıldım...Prof.Dr Üstün Dökmen herkesin bildiği bir isim TRT de ki "küçük şeyler" isimli programını hepimiz bir dolu dersler alarak izledik. Ama ne olursa olsun hocayı canlı izlemek başka, 13.00 ve 16.00 arası yani üç saat, zaman nasıl geçti ben anlayamadım ama yaşama dair öyle güzel şeylere dokundu ki son günlerin üzerimizde yarattığı stresi orada bırakıp çıktık. Önyargılarımızın bizi nasıl esir aldığını, çocuklarımıza iyi yaptığımızı sandığımız hatalarımızı, herşey den çok kendimizi yıprattığımızı, olaylara her zaman başka pencerelerden de nasıl bakabileceğimizi hayretle ve bir o kadarda kendimize gülerek öğrendik. Bu imkanı bize sağlayanlara ve beni ailesi gibi görüp oraya davet eden canım arkadaşım Arzu'ya buradan ayrıca teşekkür etmek isterim.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Gülbin arkadaşım kalemine sağlık...

BABALAR GÜNÜ!

TBMM’de memur olarak işe başlayan Cemil Çiçek’in oğlu Ahmet Çağrı Çiçek, TEKEL iştirakinde yönetime girdi.
Cumhurbaşkanı Gül’ün oğlu Mehmet Emre Gül, 16 yaşında e-ticarete başladı. Ayrıca bardakta mısır satan zincirin sahibi oldu. Mehmet Emre Gül reşit olunca, şirkette tam yetkili müdürlüğe getirildi.
Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, Harvard Üniversitesi’ndeki eğitiminden sonra Dünya Bankası’nda çalışmaya başladı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan, İngiltere’deki eğitiminden sonra, Türkiye’de 2.5 milyon dolara gemi aldı.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in oğlu Cem Şahin, AKP’ye yakınlığıyla bilinen Çalık Grubu’nun avukatlığını yapıyor.
Mehmet Şimşek’in amcasının torunu Veysi Şimşek, Mehmet Şimşek tarafından danışmanı olarak atandı.
Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım, Denizcilik şirketi sahibi, İtalya’da 445 bin euroya gemi satın aldı.
Faruk Özak’ın oğlu Akif Özak, bardakta mısır satıyor. Atatürk Havalimanı’nda ikinci şubesini açtı.
Ve Unakıtan'ın oğlu, TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK 500 ŞİRKETİ listesine girmeyi başardı.
Bu isimleri hemen herkes tanıyor… Bu ülkeyi yöneten BABA lar…
Ve bu oğullar babalarını genç yaşta elde ettikleri başarıları ile gururlandırdılar…
Nurettin Köksal’ın oğlu Hüseyin Köksal,
Mustafa Erdem’in oğlu Ramazan Erdem,
Yaşar Derin’in oğlu Sabahattin Derin,
Çavuş Esendere’nin oğlu Elhas Esendere,
Sıdık Saydam’ın oğlu Mutlu Saydam…
Ve “açılım projesi” ile saçıldığımızdan beri daha 128 babanın 128 oğlu…
Bu 128 oğul ve daha niceleri de babalarını gururlandırdılar…
Babaları iktidarda iken başına geçmeyi başardıkları şirketlerle, almayı başardıkları gemilerle değil, gencecik yaşlarında “şehit” olarak!
Koca bir yumruk yüreğimde…
Koca bir damla göz ucumda…
“Baba”lar günü…


Gülbin Demirhan

18 Haziran 2010 Cuma

yazar olmuşum

Biraz önce aradı Salih Canan arkadaşım (Çanlı Dostlar sitesinin editörü kendisi) Yazarımız oldun dedi.... Çok mutlu oldum çünkü, çok okunan bir site Çanlı Dostlar. Çevre konusunda yazmaya çalışacağım inşallah başarırım.... Güzel bir akşam haberi oldu bana...)))

hayat

İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor;
açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını...
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını...
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...




10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir iştahla öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.




15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden, değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor.
Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor.




20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor.
Her şey ona küçük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...
"Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor.
Lakin dünya bunu bilmiyor.
O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.




25'inde ayaklar biraz yere değiyor.
Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde...
5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor.
"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor.
"Dünya zor"laşıyor.


35, yolun yarısı...
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları...
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar...
Olgunluğun karasuları...




40'ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan...
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve ikisini birden yeni sevda hayallerine...
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla çare aranıyor.


45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan...
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.
Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini merhamet alıyor.




"Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra..





15 Haziran 2010 Salı

Dün bizim 29.evlilik yıldönümümüzdü

Bütün gün ne yapsam değişik bir şey diye düşündüm durdum, akşam üzeri trt fm dinliyordum ki (akşamola diye bir program var) onu, sunucu hanım dediki bugün kendiniz için ne yaptınız bize mail atın okuyalım buradan dedi...aaa hemen yazdım mailimi alel acele şöyle...

İyi yayınlar...

Efendim bugün bizim 29. evlilik yıldönümümüz daha ne olsun değilmi...14 haziran 1981 de evlendik biz...koskoca 29 yıl nasıl geçti anlayamadık bile...Boyumuzca iki oğlumuz yılların en güzel armağanı bize...Bugün kendiniz için ne yaptınız dedinizya ben geçen 29 yılı düşündüm bugün hiç anlayamamış olmamın sebebi güzel geçmesi ... Allah eşime ve bana sağlık versin 39- 49- 59 daha nicelerini kutlayalım inşallah... Bir yastıkta kocayın demişlerdi bize evlenirken ne doğru bir söz gerçekten kocanıyor bir yastıkta..)))) Buradan canım eşime onu çok sevdiğimi söylemek istiyorum tekrar...(tabi mailimi okursanız) sizlerede sağlıklı bir ömür ve güzel beraberlikler diliyorum....Bu arada trt fm in sadık bir dinleyicisi olduğumuda söylemeden edemiyeceğim...

Sevgilerimle

Sabiha Salkım
eşim Mustafa Salkım....

Sonrada eşimin yanına götürdüm radyoyu...beraber akşam yemeği soframızı hazırlarken bu mail okundu ... )))) hatta sunucu hanım çok beğenmiş maili bir sürü övgüler, güzel dilekler söyledi bize.... çok hoşuma gitti sizlerle paylaşmak istedim...))))) Otuzuncu yılımız için daha ekzantrik bir şey bulmalıyım..))))

10 Haziran 2010 Perşembe

Dün akşam

Zeynep Bodur Okyay Eğitim Uygulama Okulunun yıl sonu gecesindeydim. Saat 21:00'den 24:00'e kadar zaman nasıl geçti anlamadık. Çocukların ve egitimcilerin üstün gayretleri ile neler hazırlamışlar neler. Bando takımı, dört ayrı folklor ekibi, skeçler,dans gösterileri. İzlerken bir ara oturduğum yerin ucuna kadar gelip düşme pozisyonunda olduğumu hissettim, heyecan beni de sarmıştı onlarla birlikte. Arada üzerinde çok anlamlı sözlerin olduğu pankartla geçen çocuklar, farkında olmamız gerekenleri belirttiler. Bir ara engel ne acaba, yada kim engelli diye düşünmeden edemedim. Her şeyi normal olup hiç bir şey yapmadan onun bunun sırtından geçinen mi engelli yoksa, fiziksel yada ruhsal engeline rağmen başarıdan başarıya koşanmı? En çok da katılımın çok olmasına sevindim. Gösterilerin sonuna kadarda izledi herkes bunu neden söylüyorum, bazan gösterilerin yarısında kalkıp gider ya insanlarımız çok üzülürüm o zaman ben, onca emek verilmiş sırf o gece için arkalarını dönüp gidiverirler. Gösteri bitti ama biz genede ayrılamadık oradan öylece baktık durduk, yaptıkları işin başarı ile sonuçlanmasına sevinen çocuklara..... Resim çektim bir dolu ama yayınlayamıyorum çünkü gösterinin olduğu yerin aydınlatmasının uygun olmamasından dolayı, benim resimlerim güzel çıkmadı bunu da oradaki bir kusur olarak belirteyim bir an önce halledilmesi dileklerimle..... Bütün öğretmenleri kutluyorum o sevinci yaşattıkları için bütün çocuklara....

6 Haziran 2010 Pazar

kız bebiş için


Aylin'cim buda senin bebişine gelsin, pembiş pembiş....

Mavi ve beyaz




Netten bulduğum bebek örgüleri tarifde var....zaman zaman paylaşacağım...Gül bu örnek sana gelsin güzelim bebişine örelim giysin yumuşak yumuşak .....

5 Haziran 2010 Cumartesi

http://www.egeobrokerage.com/

Sanat & Eglence, Saglik, Egitim, Yabanci Dil, Yatirim, Yemek Tarifleri, Meslekler, Spor, Kitap, Ev & Bahce Isleri ve Daha Bircok Konu Hakkinda Detayli Bilgiyi, Egitim Setlerini, Yardimci Programlari, E-Kitaplari ve Akliniza Gelebilecek Herseyi Bulabileceginiz, Guvenle Alisveris Yapabileceginiz Dogru Adrestesiniz.

Dünya Çevre Günü


1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Haziran ayının ikinci haftası ile başlayan haftayı, okullarımızda Çevre Koruma Haftası olarak kutlamaktayız.

Sanayileşme ve kentlerdeki nüfus yoğunlukları, çevre sorunlarının artmasına sebep olmuştur. Bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelen çevre kirlenmesi, günümüzde insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Ölümlere neden olan solunum yolu hastalıklarının çoğu hava kirliliği sonucunda olmaktadır. Balıklar, çevre kirlenmesinden en çok zarar gören canlıların başında gelir.

Sanayi atıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan dumanlar, petrol ve ilaç atıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler, çevre kirlenmesine sebep olan en önemli etkenlerdendir.

Çevre kirlenmesini, insanın doğaya verdiği zarar olarak da tanımlayabiliriz. Doğanın korunmasını ve tahribatının engellenmesi zorunludur. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için kirlenmeleri mutlaka önlemek, yeşil alanları ve hayvanları koruyup çoğaltmak gerekir. Bilinçsizce sağa sola attığımız plastik ürünlerin doğada 400 yıl kadar çürümeden kalabildiğini söylersek, karşı karşıya kaldığımız tehlikenin boyutlarını biraz olsun anlayabiliriz. Çevrenin kirlenmesini önlemek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yapmalıyız.

Biz bir avuç Çan Çevre Gönüllüsü olarak, birinci sırada Çanımızı poşetten arındırmayı hedefledik. Öncelikle kadınlarımızı ikna edip poşet kullanımının en aza, hatta hiç kullanılmamasına kadar gidebilmesini sağlamalıyız. Herşeyi poşete sarmayı düşündüğümüzü hesaplarsak, kurtulmak bayağı güç olacak ama bakkala giderken bir bez torba edinip onunla alış veriş yapmakla başlayabiliriz değilmi? Aynı tobayı bir kaç alışverişte kullanmak bile bir katkıdır diye düşünüyorum. Haydi sevgili hanımlar biz başlayalım. Bir bez torba herşeyi çözecektir.

Tertemiz bir çevrede yaşamak dileklerimle Dünya Çevre Günümüz Kutlu Olsun....

3 Haziran 2010 Perşembe

Berilimiz birinci

Çan İbrahim Bodur Anadolu Lisesi Okul Birincisi Beril Taşçı

Gurur duyduk seninle akşam, güzel kızım. Bir kerede buradan kutlarım seni, anneni ve babanı. Ünv.diplomalarınıda böyle dereceli alırsın inşallah.

03.06.2010 itibarı ile diyete başladım duyurulur...))))

Diyetisyen hanım tarttı beni üfff bu kiloda hiç olmadıydım. Metabolizmam yavaş çalışırmış, ne yapsam da hızlandırsam yakıtımı az geliyor acaba bu metabolizmanın, ama olamaz yakıt yok, yemek yok, iştah çok...))))) nasıl yapacağım bilmem ama, trigiliseritte yüksek çıktı yani sağlık açısından zayıflamam gerekiyormuş. Aslına bakarsanız fıtık (belimde) teşhisi konmasaydı, kilomu dert etmezdim. Doktor zayıflamanız gerekiyor dedi ve benim aklım başıma geldi... Hedef ayda dört kilo, iki ayda sekiz, üç ayda oniki. Üç ay sonra mankenliğe başlayabilirim belki..))) 76 okkacık geldim diyetisyen hanımın tartısında seksene dört kalmış. Hükümet gibi kadın derlerya iricelere bende öyle oldum sanırsam. Derhal vereceğim bu kiloları buraya da yazıyorum...))) sorun bana arada ne oldu rejim diyerekten. Başaramazsam yuh bile diyebilirsiniz...))) Yaz aylarında rejim kolay olurmuş, bir kere denemiştim şu karpuz peynir rejimini, ama o zaman gençtim kolayca vermiştim. Bakalım listeye göre yemem lazım artık nasıl yapacağız neler olacak arada yazarım belki....